Seçim biter bitmez herkesin dilinde tek bir soru dolaşıyor:
Seçimde gece gündüz konuşan spikerler şimdi neredeler?
Daha düne kadar her konuda ahkâm kesen, devlet dilinden siyaset diline kadar her alana hükmeden, milyonlara yön çizen o ekran yüzleri…
Sandık kapandıktan sonra bir anda ortadan kayboldu.
Kameraların karşısında her şeyi biliyorlarmış gibi konuştular.
Sözleriyle koca bir toplumu ikna etmeye çalıştılar.
Bugün ise ortada yoklar.
Ama kazandıkları servet ortada:
Seçimin reklam yüzü oldular, dünyanın en zengin gazetecileri arasına girdiler.
Seçim döneminde öyle parlak bir tablo çizdiler ki, dinleyen ertesi sabah başka bir ülkede uyanacağını sandı.
Karadeniz'de dev gaz bulundu dediler.
Petrolde tam bağımsızlık geliyor dediler.
Uçaklar seri üretime başlıyor dediler.
Suriyeliler geri dönüyor dediler.
Ekonomi hızla düzeliyor dediler.
Sınır güvenliği tamamen sağlandı dediler.
Terör bitiyor dediler.
Her şeyin yolunda olduğunu defalarca tekrar ettiler.
Sandık kapandı, yüksek perdeden konuşulan bu cümleler bir anda sustu.
Stüdyolar boşaldı, yüzler kayboldu, söylemler yerini derin bir sessizliğe bıraktı.
Toplum da kendi değerlendirmesini yaptı:
Seçim sürecinde ekranları dolduran bazı spikerler, o yayınlardan öyle kazanç elde ettiler ki, bugün dünyanın en yüksek gelirli gazetecileri arasında anılıyorlar.
Bu bir suçlama değil;
kamuoyunda oluşmuş genel bir kanaatin ifadesidir.
İnsanların gördüklerinden, duyduklarından çıkardığı sonuçtur.
Fakat bir gerçek daha var:
Ekranlarda anlatılanlarla insanların yaşadığı hayat arasında hiç olmadığı kadar büyük bir fark oluştu.
Uçaklar seri üretime geçiyor dediler; bugün başka ülkelerin kapıları çalınıyor.
Suriyeliler geri dönüyor dediler; sayı azalmadı.
Ekonomi toparlanıyor dediler; pazarda fiyatlar nefes kestiriyor.
Sınırlar tamamen kontrol altında dediler; her gün yeni haber gündeme geldi.
Söylenenle yaşanan arasındaki uçurum büyüdükçe şu soru daha yüksek sesle sorulmaya başlandı:
Seçim öncesi kurulan o büyük cümleler neden seçim biter bitmez yok oldu?
Bu sorgulama devlete yöneltilmiş değildir.
Bu söz, toplumu bilgilendirme sorumluluğunu taşıyan ekran yüzlerine yöneliktir.
Çünkü insanlar seçimden seçime ortaya çıkan bu pembe tablonun gerçek olmadığını yaşayarak gördü.
Seçim yeniden yaklaştığında aynı yüzlerin tekrar ekranlara çıkacağını hepimiz biliyoruz.
Benzer sözlerle, benzer kesinliklerle…
Fakat artık karşılarında eski toplum yok.
İnsanlar söze değil, sonuca bakıyor.
Cümleye değil, doğruluğuna.
Kimin neyi ne zaman söylediğini ve neyin gerçekleşip gerçekleşmediğini hafızasında tutuyor.
Gerçek değişmedi:
Kandırılmak kader değildir.
Yaşananı sorgulamak herkesin hakkıdır.
Ve topluma seslenen herkes, söylediği her kelimenin sorumluluğunu bir gün mutlaka taşır.
Yazan:
İbrahim Yaman
Haber Merkezi