Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bayram mesajı yayınlandı ama o eski etki yoktu.
Ne sokakta, ne ekranda, ne sosyal medyada bir karşılık doğmadı.
Halktan yükselen bir duygu, bir yankı olmadı.
Çünkü o dalga artık durdu.
Sözler tanıdık, vurgular bilindikti; ama anlam bir yere varmadı.
Köprü çöktü.
Eskiden kelimeleriyle yol açan bir liderdi.
Şimdi cümleleri bir duvara çarpıp geri dönüyor.
Yankı var ama karşılık yok.
Bazı insanlar güçlüdür; ama güçlü olmak her zaman yürümek değildir.
Bazen sadece ayakta kalmak bile bir savaştır.
Ve Erdoğan artık konuşan değil, direnen bir lider görüntüsü veriyor.
Ama kime karşı, neden?
Orası zamanla bulanıklaştı.
Eskisi kadar olmasa da sevenleri var.
Ama sevmek, her zaman anlamak değildir.
Çevresindekiler sadakatten söz ediyor.
Oysa sadakat, bir insanı taşıyamayacağını bile bile hâlâ ayakta tutmaya çalışmak değildir.
Herkes unutmuş gibi davranıyor belki ama o da bir insan.
Kalbi var. Torunları var. Evlatları var.
Bir ömrü, bir yükü, bir geçmişi var.
Ve yıllardır sırtında taşıdığı yük, artık sadece fiziksel değil;
zihinsel bir ağırlığa dönüşmüş durumda.
Dualarını bile huşû ile edemiyordur.
Çünkü bazen en derin sessizlik, insanın içindedir.
Ve neyin susması gerektiğini kimse tarif edemez.
Bugün toplumda gözle görülen bir gerçek var:
İnsanlar artık onu izlemiyor.
Eskisi gibi bir duygusal bağ kurulmuş değil.
Ne heyecan var, ne yöneliş.
Ve bu, bir liderin halkıyla arasındaki gerçek bağın koptuğuna işaret ediyor.
Ama bu bir düşmanlık değil.
Bir doğal bitiş hali.
Çünkü hiçbir lider ebedî değildir.
Hiçbir koltuk sonsuz değildir.
Türkiye Cumhuriyeti, Erdoğan’dan önce de vardı, sonra da olacak.
Milletin kaderini yazan ne Erdoğan’dır, ne bir başkası.
O kaderi Allah yazar.
Ve insana düşen, kendisini merkeze koymak değil;
fani olduğunu unutmamaktır.
Çevresindekilere düşen görev, onu hâlâ güçlü göstermek değil;
ona olan merhameti güçlendirmektir.
Sevgi, unvanla harmanlanmış;
geriye sadece bu şekilde sevenler kalmış.
Ve bu, kalabalık gibi görünen sessiz bir yalnızlıktır.
İnsan bazen halkı için değil, sadece iktidarın hatırası için de yük taşır.
Ama yük büyüdükçe adım yavaşlar, irade dağılır, alınan kararlar berraklıktan uzaklaşır.
Oysa onun da bir eşi var. Torunları, çocukları, sessiz kalan bir kalbi var.
Ve o kalbin altında artık bir liderden çok, yorulmuş bir insan duruyor.
Tarihin hükmü açıktır:
Güç her zaman inşa etmez; bazen sadece erteler.
Ve ertelenen her hakikat, bir gün halkın sessizliğinde büyür.
Belki de bugün yaşadığımız şey tam olarak budur.
Sözcükler duruyor, ses devam ediyor, ama o sesin taşıdığı anlam çoktan kaybolmuş.
Artık halk, unvana değil, kalbe bakıyor.
Ve kalabalıkların ortasında yalnızlaşan bir figür, sessizce gölgede kalıyor.
Çünkü bazı isimler, duyulsa bile hissedilmez hale gelir.
Bugün toplumun büyük bir kısmı hâlâ “Cumhurbaşkanı Erdoğan” diyor.
Çünkü insanlar genellikle makama saygı duyar.
Ama gerçek sevgi, gerçek sadakat kişiye olur.
Ve artık Recep Tayyip Erdoğan ismiyle duygulanan, samimiyetle bağ kuran insan sayısı çok az.
Makamlar geçicidir.
Ve o makamı gözünde büyüten herkes için çıkar varsa sadakat artar, yoksa anlamı kalmaz.
Bugün etrafı kalabalık gibi görünüyor olabilir;
ama bu makam, belki de en büyük yalnızlığını yaşıyor.
Cumhurbaşkanlığı, güveni sınanmış, sadakati test edilmiş
gerçeği taşıyacak, Sayın Erdoğan’ın seçtiği bir isme emanet edilmelidir.
Türkiye’nin artık sembollere değil, gerçeklere ihtiyacı var.
Hem de çok acil.
Çünkü bu bir siyaset meselesi değil yalnızca.
Bu aynı zamanda bir sağlık, bir insanlık ve bir vicdan meselesidir.
Türkiye bir sayfa kapatmaya hazırlanıyor. Sessizce.
Kimseye düşmanlıkla değil, ama göz göre göre.
Yeni bir sayfa için, önce gerçeği kabul etmek gerekir.
Doğal bir geçişi engellemek ya da zorlamak, sadece toplumun değil,
o makamda oturan insanın da sağlığına, huzuruna, dualarına ve iç dünyasına zarar verir.
Bazen çekilmek, kaybetmek değil; kendini hatırlamaktır.
Çetin Ay
BWA / BŞK
Uluslararası İş İnsanı & Siyasetçi