Kurultayın iptali ve muhalefetin yeniden dizayn edilmesi, yalnızca bir parti içi mesele olarak görülmemelidir. Bu, doğrudan Türkiye’nin geleceğini etkileyecek bir süreçtir.
Eğer muhalefet zayıflatılırsa, bunun bedelini yalnızca partiler değil, bütün toplum öder. Çünkü asıl muhalefet, vatandaşın kendisidir. Bugün yurttaş, mitingler ya da partilerin kurumsal kanalları aracılığıyla sesini duyurabiliyor. Bu yollar kapatıldığında öfke meşru zeminden taşar, kontrolsüzleşir ve kimsenin istemeyeceği sonuçlar doğar.
Gerçek tehlike şudur: Muhalefeti susturmak, milletin öfkesini sahipsiz bırakmaktır. Bu öfke, kontrolsüz bir güce dönüşür ve devletin de yurttaşın da altından kalkamayacağı sonuçlar doğurur.
Türkiye’nin büyük çoğunluğu zaten hayat pahalılığı, işsizlik ve adaletsizlik içinde sabrını zorlamaktadır. Muhalefetin çökertilmesi, bu öfkeyi yönsüz bırakır. O noktada toplum sessiz bir gerilim hattına dönüşür. Gençler ya ülkeyi terk etmeyi düşünür ya da sabırsızlığını kontrolsüz biçimde dışa vurur. Adalete güvenin kaybolduğu yerde vatandaş kendi çözümünü aramaya başlar; bu da düzenin istikrarını tehdit eder.
Devletin gücü sadece iktidarından değil, muhalefetinden de beslenir. Muhalefeti yok etmek, devleti tek ayağa mahkûm bırakmaktır. Tek ayağa yaslanan devlet, ilk sarsıntıda devrilir.
Eğer Kemal Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan olacaksa, bu dönüş zayıf değil, güçlü olmalıdır. Güçlü bir muhalefet yalnızca CHP’nin değil, milletin de yararınadır. Çünkü denetlenen bir iktidar daha güvenilir ve daha sağlam olur. Demokrasi güçlendikçe devletin temeli de sağlamlaşır.
Türkiye’nin ihtiyacı muhalefeti susturmak değil; iktidarı ve muhalefetiyle birlikte yurttaşın geleceğini güvence altına alacak bir dengeyi kurmaktır. Aksi halde bu yol kısa vadede kazanç gibi görünse de uzun vadede Türkiye’yi yönetilemez bir noktaya sürükler.
SUSTURULAN PARTİLER, VATANDAŞIN SESİNİ DAHA DA YÜKSELTİR
Çetin Ay
BWA / Başkanı