Türkiye bugün tarihinin en büyük ekonomik göçüğünün altında.
Tam 42 milyon 400 bin vatandaş bankalara borçlu.
Bu sayı Polonya’nın nüfusundan fazla, İspanya’nın nüfusuna neredeyse eşit.
Bu ülkede toplumun yarısı borcun altında eziliyor, nefes almaya çalışıyor.
Ve sadece vatandaş değil.
Devletin hazinesi de eksi bakiyede.
Türkiye’nin iç ve dış borcu bugün 548 milyar dolar, iç borçlarla birlikte toplamda 550 milyar dolar seviyesinde.
Bu rakam artık sıradan bir borç değil; Cumhuriyet’in omzuna çöreklenmiş ağır bir göçüğün adıdır.
Market kasasında eksi bakiyeyi gören baba,
çocuğunun çantasına koyacak bir şey bulamayan anne,
torununa harçlık veremeyen emekli.
Bunlar bir ekonomik tablonun değil, ekonomik çöküşün canlı kareleridir.
Bu ekonomik göçük yılların birikimiyle oluştu; çözümü geciken yapısal sorunlar bugün milletin omzuna ağır bir yük olarak dönmüştür.
Bu ülkenin elinde ne varsa yıllar içinde bir bir masaya sürüldü.
Türk Telekom, Şeker Fabrikaları, SEKA, TEKEL, Tank Palet, elektrik dağıtım şirketleri, otoyollar, köprüler, limanlar, havalimanları.
Yüzlerce stratejik kurum özelleştirildi, satıldı, devredildi.
Sadece 2002–2012 yılları arasında kasaya giren özelleştirme geliri 50 milyar dolar civarındaydı.
Sonraki satışlarla birlikte bu rakam daha da büyüdü; havalimanları, otoyollar, limanlar listeye eklendi.
Bu ülkenin uzun yıllar boyunca oluşturduğu stratejik birikim kısa sürede büyük değişimlere uğradı; ortaya çıkan ekonomik tablo millet için ağır bir yük hâline gelmiştir.
Borç azalmadı; tam tersine katlanarak büyüdü.
Devletin malı azaldı; milletin yükü arttı.
Hafiflemesi gereken yük, her yıl biraz daha omuzlara bindi.
AK Parti 2002’de iktidara geldiğinde Türkiye’nin IMF’ye olan borcu 23,5 milyar dolardı.
Evet, borç vardı.
Ama bugün olduğu gibi 42 milyon 500 bin kişinin bankalara borçlu olduğu bir tablo yoktu.
Herkesin hesabı eksi bakiyede değildi.
Bu ülkenin nesiller boyu kurduğu kamu yatırımları ve stratejik varlıkları, özelleştirme adı altında peş peşe satıldı; çiftçinin bir gecede tarlasız kalması gibi millet de ortak değerlerinden uzaklaştı.
Bugün gelinen noktada tablo açıktır.
Borç 23,5 milyardan 550 milyara yükselmiş,
kurumlar satılmış,
kasaya milyarlarca dolar girmiş,
millet ise geçim derdinin altında ezilmiştir.
Milletin üzerindeki ekonomik baskı, günlük yaşamı değil; hayatın tüm dengesini sarsacak bir seviyeye yükselmiştir.
Hazinenin sahip olması gereken güç, yıllar içinde ağırlığını kaybetmiştir.
2002’de devletin topladığı vergi kabaca 30 milyar dolardı.
Bugün bu rakam 100 milyar dolara dayanmış durumda.
Yani gelir artmış, kurumlar satılmış, kasaya yıllarca milyarlarca dolar girmiş; ancak devletin borcu buna rağmen 550 milyar dolara yükselmiştir.
Bugün bu ülkenin yarısı ekonomik göçüğün altında nefes arıyor.
Bu bir abartı değil; her eve, her sofraya, her güne yayılan çıplak bir gerçeğin ifadesidir.
Bu millet sessiz acının yükünü tek başına taşır.
Devlet güçlü olursa milletin omzu doğrulur.
Adalet Allah’ın emanetidir.
Çetin Ay
BWA BAŞKANI