Ancak kimin ne ödediği konuşulmuyor.
Aynı gelire sahip insanlar değil, aynı sabra sahip kesimler bedel
ödüyor.
SABIR vergisi kanunlarda yazmaz....
gelir vergisinin yanında, hayatın içinden sessizce tahsil edilir.
Enflasyon ortamında ücretli sabrından, emekli sağlığından, esnaf geleceğinden vergi verir. Bu görünmeyen yük, psikolojik bir vergidir ve neredeyse hiç yazılmaz.
Fiyat artışları manşetlerde. Ama enflasyonun bozduğu şey sadece fiyatlar değildir. Güven aşınır, sözleşme anlamını yitirir, vadeli ilişki çöker. Bugün al, yarın öde kültürü sessizce ortadan kalkar. Bu tahribat derindir; çoğu zaman fark edilmez.
Yoksulluk anlatılır, zenginlik zaten göz önündedir. Arada kalan orta sınıf ise sessizce erir. Bağırmaz, sokaklara dökülmez ama sistemin dışına itilir. Asıl kırılganlık tam da burada başlar.
Resmî söylem büyümeyi işaret eder. Oysa bu büyüme üretimden çok borç çevrimleriyle ayakta durur. Kredi yatırım yerine geçer, refah sanılır. Bu ayrım bilinçli biçimde bulanıklaştırılmıştır.
Faiz oranları tartışılır, fakat asıl mesele es geçilir. Sorun yalnızca faizin seviyesi değildir; belirsizliğin maliyetidir. Ödenen bedelin önemli bir kısmı ekonomiye değil, öngörülemezliğe gider.
Bugün konuşulur, yarın unutulur. Esnaf fiyat koyamaz, sanayici plan yapamaz, vatandaş tasarruf edemez. Ekonomide en pahalı unsur belirsizliktir ve bu gerçek yeterince dillendirilmez.
Bütçe açığı, borç stoku, rezervler yazılır. Ama hanehalkının borcu, tükenen psikolojisi ve zayıflayan gelecek algısı satırlara girmez. Oysa ekonomik çöküş önce mutfakta hissedilir, rakamlara sonra yansır.
Kayıplar anlatılır, fakat kazanç düzenekleri konuşulmaz. Enflasyon ortamında kazanç üretimden değil, belirsizlikten doğar. Fiyat koyabilen, bekleyebilen ve riskini başkasına aktarabilen yapılar avantaj sağlar. Bu bir başarı hikâyesi değil, yapısal bir dengesizliktir. Asıl soru kimlerin kazandığı değil, bu düzenin neden oluştuğudur.
Ekonomi hâlâ grafiklerle, oranlarla, piyasa diliyle anlatılır. Oysa bugün ekonomi, toplumun ruh hâlini belirleyen temel unsur hâline gelmiştir. Bu dönüşüm yaşanmıştır ama adı konmamıştır.
En tehlikelisi yoksulluğun normalleşmesidir. İnsanlar yoksulluğa alışır. Bu geçici bir dönem gibi değil, kalıcı bir hayat biçimi gibi kabullenilir. Alışılan yoksulluk patlamaz; yavaş yavaş çürütür.
Ekonomi rakamlarla yönetilir, ama toplum güvenle ayakta kalır. Rakamlar değişir, dengeler toparlanır.
Ancak güven kaybolduğunda onarım çok daha uzun sürer. Ekonomik göstergeler geçicidir; toplumsal beklenti ve güven kalıcıdır. Gelir düşebilir, refah azalabilir. Fakat güven kaybolduğunda çözülme sessiz olur.
Bu nedenle ekonominin en kırılgan noktası rakamlar değil, güven duygusudur.
Ekonomi çökerse,
insan ayağa kalkmaz;
sürünmeyi öğrenir.
Vergilendirilmiş SABIR kısaltılmış ömür demektir..
Çetin Ay
BWA Başkanı
Not:
Bu yazı, herhangi bir kişi ya da kurumu hedef almadan, çağrı ve yönlendirme içermeden; ifade özgürlüğü çerçevesinde yapılmış toplumsal ve ekonomik bir değerlendirmedir