Türkiye, ifade özgürlüğünün nefessiz bırakıldığı, demokrasinin yerini korkunun aldığı bir dönemi yaşıyor.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın hükümete yönelik sert eleştirilerinin ardından başlatılan hukuki süreç, yalnızca bir siyasetçiye değil, tüm milletin özgürlük ve eleştiri hakkına yöneltilmiş bir saldırıdır. Susturulmak istenen sadece Özdağ değil, bir ülkenin sorgulama ve düşünme kapasitesidir.
ELEŞTİRİYE TAHAMMÜLSÜZLÜK: GÜCÜN GÖRÜNEN ZAAFİYETİ
Hükümet, eleştiriyi bir tehdit olarak algılıyor ve bunu bastırmak için her yolu mübah görüyor. Eleştiriyi suç haline getiren, farklı sesleri düşman gören bu anlayış, güç değil korku üzerine inşa edilmiştir. Ümit Özdağ’ın eleştirileri, demokratik bir toplumun en doğal refleksiyken, bu eleştirilerin hukuki yaptırımlarla susturulmaya çalışılması, demokrasinin yalnızca bir vitrinden ibaret olduğunu kanıtlıyor.
Bugün Türkiye’de eleştiri yapmak cesaret ister hale gelmiştir. Bu cesarete sahip olanlar ise hukuk kılıcıyla tehdit edilmekte ve susturulmaya çalışılmaktadır. Bu, açıkça bir korku rejiminin ilanıdır. Çünkü özgürlüklerden korkan bir yönetim, aslında kendi meşruiyetinden şüphe duyan bir yönetimdir.
HUKUKUN ARAÇSALLAŞTIRILMASI: ADALETİN KATLİ
Ümit Özdağ’a yönelik bu süreç, adaletin tarafsız bir ilke olmaktan çıkarılıp siyasi bir sopa haline getirildiğini gözler önüne seriyor. Hukuk, milletin haklarını korumak için değil, eleştirenleri sindirmek için bir baskı aracı olarak kullanılıyor. Bu, sadece bir kişiyi hedef almakla kalmaz; milletin eleştiri, sorgulama ve özgür düşünme hakkını da ortadan kaldırmayı amaçlar.
Bugün susturulan bir siyasetçinin ardından yarın bir gazeteci, sonra bir akademisyen, nihayetinde ise sıradan bir vatandaş gelir. Bu zincirleme susturma politikası, milletin tamamını sessizliğe mahkûm eden bir korku duvarı örmektedir. Ancak bu duvarın arkasında bir milletin öfkesi birikmektedir.
DEMOKRASİ KAYBEDİYOR: BUGÜN SUSANLAR YARIN KONUŞAMAZ
Bu hukuki süreç, yalnızca Ümit Özdağ’ı değil, Türkiye’nin geleceğini de hedef almaktadır. Eleştiriyi susturmak, özgürlüğü öldürmekle eşdeğerdir. Susturulan her eleştiri, toplumun düşünsel ve ahlaki çöküşüne bir tuğla daha ekler. Bu süreç, Türkiye’nin yalnızca bugününü değil, yarınını da ipotek altına almaktadır.
Bir ülkede eleştiri yapmak, yalnızca bir hak değil, aynı zamanda bir görevdir. Ancak bugün bu hak gasp edilmekte ve eleştirinin yerini korku almaktadır. Bu gidişatın sonu, susturulmuş bir millet, yıkılmış bir demokrasi ve karanlık bir gelecektir.
MİLLETE ÇAĞRI: KORKUYA TESLİM OLMAYIN
Ümit Özdağ’a yönelik bu hukuki saldırı, bir kişinin değil, milletin tamamının haklarına ve özgürlüklerine yapılmış bir darbedir. Susturulmak istenen sadece bir eleştiri değil, bir ülkenin düşünme ve sorgulama kabiliyetidir. Ancak bu baskıya teslim olmak, demokrasinin ölümüne seyirci kalmak demektir.
Unutulmamalıdır ki, korkunun hüküm sürdüğü bir sistemin ömrü kısa olur. Eleştiriyi susturan bir yönetim, kendi sonunu hazırlayan bir düzen kurar. Susturulan her ses, baskının yankısını daha güçlü bir şekilde geri getirir.
Millet olarak bu gidişata dur demek, özgür bir Türkiye için mücadele etmek zorundayız. Çünkü sessizlik, özgürlüğün değil, baskının zaferidir. Korkuya teslim olmak, sadece bugünün değil, yarının da karartılmasına izin vermektir.
Eleştiriden korkan bir yönetim, geleceğin ışığından korkar. Susturulan her ses, bir gün daha gür yankılanır. Bu sessizliği kabul etmeyenler, özgürlüğün gerçek savunucularıdır.
Haberi Hazırlayan: Doğukan Aşkın